ABD’de Yaşamak Üstüne

Kültür şoku diye bir şey duydunuz mu hiç? Kulağa bu böyle sanki çok uydurmaca bir laf gibi geliyor ama aslında bu gerçek bir şey. Nedir bu kültür şoku? Bir kişi sonradan dahil olduğu kültüre, yani içine doğmadığı bir kültüre, tepki gösteriyor. Bu şok bazıları için içe kapanma, bazıları için agresiflik, bazılarında da aşırı duygusal hassasiyet gibi değişik değişik şekillerle ortaya çıkabiliyor. Açıkçası ben kültür şoku yaşamadığım kanaatindayim çünkü bu ne ABD’ye ilk gelişim ne de yurtdışında ilk yaşayaşım… Tam olarak öyle ağlama sızlama olmadı ama eşimi de beni de “yok artık” dedirtecek bir sürü olayla karşılaştık.

Bunların bazılarını sizlerle paylaşmadan önce ABD’ye taşınmış taptaze göçmenler olarak Amerika’da yaşamak üstüne deneyimlerimizi ve buradaki sistemlerden anladıklarımızı kısaca özetleyelim.

ABD’de her şeyden önce sistem geliyor. Konu ne olursa olsun sistem size mantıklı da gelse saçma sapan da gelse sizin ölümüne bu sisteme saygılı ve uygun davranmanız gerekiyor. İsyan etmek, tepki göstermek, işin kolayına kaçmak ABD’de kısa zamanda unutmanız gereken yaklaşımlar. Evet, bir Türk olarak kıvrak zekanın doruklarını yaşadığımızı çok iyi biliyorum. Ama kültürümüzün bu cazip ve rahatcacık gömleğini alıp bir kenara asmak çok kolay olmasa da ABD kültürünün daha oturaklı ve sabır isteyen yapısına acilen adapte olmamız gerekiyor.

İlk bakışta bize her şeyin sistemli olması hayatı karmaşıklaştırıyor gibi görünüyordu. Yani bunun böyle olmasına gerek yok ki, Türkiye’deki kuralsız hali bile bundan daha rahattı dediğimiz bir sürü şey oldu. Ama bunlar kısa sürede bize de mantıklı gelmeye başladı. Çünkü adapte olmak böyle bir şey. Geçen zamanla birlikte anladık ki aslında sistemler sandığımızın aksine her şeyi kolaylaştırıyor. Artık ne yapıyoruz, sistemı çözüyoruz, yapabiliyorsak kendimizce kitabına uyduruyoruz, olayı veya durumu derleyip toplayıp konuyu arkamıza atıyoruz. Böylece uzun ya da kısa vadede kimsenin sırtında yük binmemiş oluyor. Kavga gürültü devreden çıkıyor ve kafalar böyle otomatik vites yöntemle gider hale geliyor.

Şimdi hemen hikayeler kısmına gelelim ve bir restoranda yaşadığımız bu olayla kıssadan hisseler bölümüne geçiş yapalım.

Hikaye 1

Rastgele buruşturup cebinize atmadan önce size uzatılan her türlü fişin üstünü iyice inceleyin ve bunları gerekli olduğu kadar saklayın (fiş bir iade fişi bile olsa ya da ürün küçücük/kocaman bile olsa).

Burada Chick-fill-a diye bir tavuk sandöviççisi var. ABD’nin en çok sevilen fastfood markalarından biri. Haklarını vermek lazım çalışanlar falan genel olarak tüm restoranlardan iyi. Güler yüz, düzgün ingilizce, güzel giyim vs. takdir ediyoruz. Zaten kullandıkları tavuklar da gerçekmiş, yani öyle ezik büzük tavuk püresinden değil de hakiki tavuk göğsünden falan. Neyse çok uzattım, geçenlerde arabaya servis bir menü ile bir sandöviç alıp eve gideceğim.

Patates kızartmaları da güzeldir 🙂

Siparişi verdim, ödeme sıram geldi. Kartı uzattım, kız kartı geçirdi kasadan, fişle birlikte geri uzattı bana. Fişe bir baktım, 19$ yazıyor. Bir mönü artı bir sandöviç taş çatlasın 10$ tutar. Dedim bu ne? Geri aldı fişi, baktı. Ayyy dedi kusura bakmayın. Yanlışlıkla arkadaki arabanınkini ödediniz, hemen düzelteyim dedi. Kartı benden geri istedi, hemen bir şeyler yaptı ekranında ve kartı kasadan tekrar geçirdi. Yeni bir fiş çıktı, fişi hemen bana uzattı. Baktım fişte “İADE” “19$” yazıyordu. Dedim tamam oldu bu iş. Sonra hop yemekleri uzattı. Aldım paketi arabaya koydum. Sonra bir anda bende lamba yandı. Şimdi kartı bir kere geçirdi yanlış şeyi ödetti, sonra kartı bir daha geçirdi o işlemi iptal ettirdi. Eee? 3. defa kartı geçirmesi lazım ki benim sipariş gerçekten ödenmiş olsun. Sordum ben benim siparişi ödemedim, değil mi? Kız dedi problem değil, hata yaptım bu da bizim sizden özürümüz olsun.

Ben: Ağzı kulaklarında, gazlayaraktan sandöviçleri güpleten çocuk.

Hikaye 2

Eğer size bir yanlış yapıldıysa hakkınızdan fazlasını bile talep edebilirsiniz (ki bazen istemeseniz de size onu verecekler).

Buna bir örnek, Amazon.com sitesinin Prime diye bir servisi çıktı. Ücretli bir şey, yıllık ödeniyor içinde böyle videolar, müzikler var bir de en önemli özelliği de online alışverişlerde 2 günde ulaşan ücretsiz gönderim hakkı oluyor.  Bu üyelik olayı yeni ya insanlara denetmek istiyorlar. Girdim üye oldum 6 aylık hediye verdiler, ki normalde yıllığı 40$ sanırım. İlk siparişimi verdim. Ürün 4 günde geldi. İnternette arattım, benzer durumda insanlar ne yapıyor diye. Birisi yazmış işte müşteri hizmetlerine mail atınca Prime üyeliğini 1 ay ücretsiz uzatıyorlar diye. Ben de attım o maili: “Böyle böyle 2 gün sözünüz vardı paket 4 günde geldi. Çok problem değil ama sonuçta sözünüzde durmadınız. Yapabileceğiniz bir şey var mı?”. Sonuç: Üyelik 1 ay ücretsiz uzatıldı. Sonra aynı olay başka bir siparişte tekrar etti. Yine aynı maili copy paste yaptım yine attım. Üyeliği 1 ay daha uzattılar.

Ben: Seviyorum bu Amerika’yı ya.

Hikaye 3

Size verilen söz altın değerindedir. Kaydınızı sağlam tutun, bol bol soru sorun. İşin peşini bırakmayın.

Şimdi biz cep telefonu şirketimizi değiştirdik ve At&t’ye geçtik. İşlemleri yaptırdığımız At&t bayisindeki çocuk bize hatlar için aktivasyon ücreti olmayacak dedi. Biz aslında internette okumuştuk o aktivasyon her türlü ödeniyordu ama şimdi mağazada sözümüzü aldık ücret yok diye sevindirik olduk ücretten yırttık diye. Mağazanın adresini bana bunu söyleyen çocuğun adını bir kenara yazdım ne olur ne olmaz diye. Ve lazım oldu tabii ki. İlk faturamız geldi. 15-15, 30$ aktivasyon ücretini yapıştırmışlar. Hemen aradım müşteri hizmetlerini, hani alınmayacaktı falan muhabbetleri yapıyorum. Bana anlatıyor almamız lazım, aktive ediyoruz sonuçta, bunun bize de masrafı var laga luga. 25 dakika telefonla görüştük. İstediğimi alıncaya kadar telefonu kapatmamaya kararlıyım ya 🙂 Baktım olmuyor, en sonunda “bak ablacım” dedim, “bana şu şu numara şu şu sokaktaki bayinde çalışan şu şu çocuk dedi bunu, ben öyle beleş peşinde koşan bir adam değilim. Beni kandırmaya kalkmayın.” O da baktı konu kapanmıyor, “Hatta kalın lütfen müdürümle konuşayım” dedi, 2 dakika ya bekledim ya beklemedim peşinden lafa şöyle girdi “mağazadaki yanlış bilgilendirmeden dolayı bir seferliğe mahsus olacak şekilde aktivasyon ücretlerini iptal ediyoruz”. Sanki her hafta aktive ediyorum hattımı 😀

İletişim önemli

Bu tarz durumlarda doğru yaklaşımı yakalamak kadar doğru kelimeleri kullanmak da çok önemli. Karşı tarafı kenara sıkıştıran anahtar kelimlerin bazıları şunlar: “I am so frustrated with this”, “I feel like I am not treated fairly”,”I am so disappointed with your service”, “this is not correct”, “you need to fix this”. Özellikle etrafta sizden başka müşterilerin olduğu yerlerde bu tarz laflar konu daha hiç büyümeden konuyu kapatabiliyor. Çünkü genelde müşteri her zaman haklı.

Ben: Beni kızdırmayın, ben de biliyorum artık üç beş numara.

Hikaye 4

Dedim ya şebeke değiştirdik diye… Ayrıldığımız marka da T-mobile. Aylardan kasımdı numarayı taşıdık. Aynı ay son borcumuzu ödedik. Aralıkta eve bir fatura geldi, önden verdiğiniz depozito var onu iade edeceğiz. Ok, süper dedik hemen bir kaç gün sonra eve bir Visa Gift Card geldi. Kullandık, o kartı bitirdik. Ocakta bir fatura daha. Vergi ödemesi düzeltmesi 1dolar 56kuruş. İyi, Allah razı olsun. Adalet, hak hukuk, saygı duyarım. Tak bir gift card daha. Bir yandan da diyorum ne ara kullancağız ki bunu? 1,56 ne arkadaş? Kartın maliyeti ve gönderinin bedeli bile bundan pahalıdır, falan… Şubat geldi, gene eve bir fatura. Bu sefer de düzeltme, yine 1,56. Bir önceki fatraya bakıyorum, tıpa tıp aynı. Bir hata var herhalde diyorum. Derken bir gift card daha, yine tam 1,56’lık. Artık yok artık diyorum ama bir yandan da gözüm posta kutusunda, dün gene gelmiş Mart faturası, bu sefer iadem 1,68$ 😀

Dalga mı geçiyorlar anlamadım ama resmen komedi. 4 aydır bize kapanmış hattın faturasını gönderiyorlar ve paso bize borçlular.

Ben: Yarın öbür gün 1,68’lik Mart gift cardım nerde diye T-mobile’i ararsam hiç şaşırmayın 🙂

Hikaye 5

Başka bir iade karmaşası hikayesi de, Geico’dan gelsin(araba sigortası). Burada sigorta şirketi değiştirmek çocuk oyuncağı. Kapsamları doğru karşılaştırıp fiyatları ve ödeme koşullarını yan yana koyunca geriye size bir tek başlangıç ve bitiş tarihlerini denk getirmek kalıyor ki sigortasız kalmayın ya da aynı günler için 2 kere sigortalanmış olmayın. Arayıp iptal edeceğim deyince genelde neden diye soruyorlar, sebebini söylüyorsun, tamam diyorlar ne zaman bitsin. Bu gün ya da şu şu tarihte diyorsun. Ödediğin primle iptal ettiğin gün arasını hesaplıyorlar fark varsa paranı da bir güzel iade ediyorlar.

Geico’dan Liberty Mutuals’a geçeceğiz. Geico’yu aradım, çıkıyoruz biz diye. Aman Allah’ım şok oldular, sanki tarihte ilk poliçeden çıkan benim. I’m so sorry, how can we fix it, why do you need that vs vs. Hepsinin cevabını verdim. Beni özel indirimci bir tipe bağladılar. Bana indirim yapmaya çalışıyorlar ama fiyat olarak öbür markaya yaklaşamdılar. Kadın da dedi haklısınız geçin siz yani, çünkü bu fiyatlar harbi iyiymiş 🙂 Ne zaman bitsin dedi, hemen bugün dedim. Pekala hemen işlemlerinizi yapıyorum derken bana mail geldi bile, poliçeniz iptal edilmiştir diye. Oh dedim kendi kendime tamam bitti bu iş. Sonra kadın demez mi iade için hangi yöntemi tercih edersiniz. Dedim pardon ne iadesi? Sizin dedi böyle böyle 25$  prim farkı iadesi var ve diğer kalemlerle toplamda 75$ iadeniz olacak. Çok özür dilerin de öbür 50$ neyin iadesi diye sordum. Bilmiyorum sistemde çıkıyor dedi. Tamam dedim çok deşmeyelim, para veren altın bulsun, siz benim kredi kartıma iade edin o 75’i 🙂

Ben: Sayısalda 3 tuttumuş gibi sevinen gariban Anadolu yiğidi 🙂

Hikaye 6

Çünkü kendi hallerine bırakıp izlemek bazen gerçekten en iyisi. Çok sıkıştırınca onların da devereler yanıyor.

Başka bir hikaye, ABD’de kuponla alışveriş diye bir konsept var. Bu kuponlar,barkodlu falan, genelde marketlerde geçerli oluyor ve satın aldığın ürüne karşılık bir inidirm yapıyor. Ya işte ikincisi bedava gibi, ya %30 indirimli gibi, ya da 3 tane alırsan 2$ indirim gibi gibi hepsi birbirinden değişik kombinasyonlarla dolu karmaşık bir dünya. Üzerindeki ufacık terms&conditions’ları okumadan her zaman anlamak kolay olmuyor.

Bir keresinde marketten kuponla bir şey aldık. 6 dolarlık üründen 2 tane alırsan her birine 2’şer dolar indirim yapıyor. Saçma sapan bir şey. Bizde de bu kupondan 2 tane var. O üründen 4 tane aldık, toplamda 24$’lık ürün alıp bunları 8$ indirimle alacağız. Kasaya gittik kadın önce ürünleri okuttu, peşinden kuponları okuttu. Derken böyle bir karışıklık oldu. Kadın çok ani bir şekilde bir bloke olma durumu içine girdi. Böyle bir kasaya bakıyor, bir fişe bakıyor, bir ürünlere bakıyor bir bize bakıyor. Kuponu tekrar okuttu, ürünü iade için bir daha okuttu. Fişe bir daha baktı, kasaya baktı falan derken artık belli ortalık kan gölü 🙂 Ya sonuç olarak bize girdi ya da orada anlamsız bir indirim durumu olacak. Müdahale de edemiyoruz, etsen bin bir türlü çünkü kadının kafa çoktan uçtu. Zaten görüş açısı olarak ekrana ya da fişe hakim değiliz. İşlem bitti ödüyoruz kartla ama ben aldığımız şeyleri düşünüyorum, çıkan rakam az, ben anladım. Şimdi içimde bir müdahele isteği doğdu. Önceden olay bitmeden müdahele edememişim şimdi kasadan fiş çıktıktan sonra ödeme alındıktan sonra hiç bir şey yapamadım. Çünkü ödemeden sonra yapılacak tek şey müşteri ilişkileri kısmına gitmek. Ama zaten kuponlar kadın okuttuktan sonra kendi kasasına koydu kilitledi. Dedim yapacak bir şey yok. Geçmiş olsun. Çıktık kasa bölgesinden, arabaya doğru gidiyoruz ben de bakıyorum fişe anlamak mümkün değil, kadın ne yapsın. Artılar eksiler, iadeler indirimler iptaller havada uçuşuyor 🙂 Sonuçta aldığımız ürünlerin fiyatlarını topladık sadece, kadın nasıl becerdiyse bize o ürünlerin 4’ü bedavaya vermiş. Şimdi müslüman aileden yetiştik, haram diye bir şey var. Bile bile alıp gitmek olmaz. Ama bir yandan da düşünüyoruz bu olayı o müşteri hizmetlerinde nasıl anlatacağız? Anlatsak onların anlaması ne kadar sürecek? Acaba sonunda olayı çözebilecekler mi? Bir de bizim vaktimiz sonsuz mu arkadaş, bu olay için böyle uğraşmak falan değer mi? Dedik kalsın böyle, fazla indikleri kısmı fakire fukaraya veririz 🙂

Ben: Neyse şükür gene ucuz kurtardık.

Hikaye 7

Tabii ki her şey bu kadar basit hallolmuyor.

Obama Amca sağolsun, burada sağlık sigortası olan her vatandaşın yıllık ücretsiz check-up yaptırma hakkı var. 2016 bitmeden Deniz’le bir baktıralım kendimize dedik. Bir doktordan randevu aldık. Atladık gittik. Doktora özellikle diyoruz, bak ücretsiz olan her şeyi yap bize. Eti senin kemiği de senin. Yeter ki borç çıkartma bize. Kadın gülüyor falan. Olduk muayeneyi kan tahlilleri her şey güzelce bitti.

Aradan bir hafta geçti, posta kutusunda bir fatura. Deniz’in muayenesine 130$ demişler ödeyeceksiniz. Hayda… Hemen sigorta şirketini aradım. Öyle kızgınım öyle kızgınım ki o yukarıda dediğim lafların hepsini kullanacağım. Kurdum kafamda konu hemen kapanacak sanıyorum. Telefondaki adamcağız diyor ki sorun yok bu ücretsiz olur ama netleştirmemiz gereken sadece ufak bir detay var. Dedim hayırdır, ne detayı? “Deniz Hanım’ın yıl içinde başka sigortası oldu mu onu bilmiyoruz, belki ordan yaptırdıysa yıllık check-up’ını biz ödeyemeyiz bunu.” . Kal geldi telefonda. Ya arkadaş girin bakın bilgisayarınızdan, sisteminizden, milli sigortalar genel merkezinden (varsa öyle bir yer), neresi olursa. Ben mi size söyleyeceğim arkadaş size diyesim var, denmez. Belli ki sistem buna müsait değil. Yok dedim. Başka sigortası oldu ama yıllık check-up yaptırmadı. Adam aynı rahatlıkta “Tamam o zaman, biz halledeceğiz bunu. Siz merak etmeyin. dedi. Bir de ben sizi 10 gün sonra arayıp son durumu aktaracağım deyince ben tamam oldu bu iş dedim. Dedim ama eve ilk defa fatura gelmiş, birazda heyecan basıyor. Ödemeyince ne oluyor acaba.

Dayanamadım 9 gün sonra ben aradım. Merak etmeyin sizi yarın biz arayacağız dedi. Ertesi gün oldu, arayan yok. Bir daha aradım 2 gün sonra, başka bir tip dedi ki bu tarz durumlarda aradan en az 30 gün geçmesi lazım. Hayda, bekle bakalım 18 gün daha. Bekledim tabii ki. Gene aradım, tam 30 gün dolmuştu. Bu arada aradım deyince, konuyu o noktaya getirmek hiç de kolay olmuyor. Müzik dinletiyorlar, poliçe no girdiriyorlar, ilgili menü için tuşlara basıyorsun, bağlanınca bütün olayı baştan anlatıyorsun, bunların sistem bir de uyuz bir de uyuz, kontrol ediyorum bekleyin lütfen, sabrınız için teşekkürler, evet görüyorum, aramışsınız vs. Her arama en az 20 dakika.

Neyse ama ben de hala sabır var, güzel güzel anlatıyorum, para gelecek ya. Beyefendi dedim son durum nedir acaba? 30 gün dediniz hala ortada bir şey yok. Adam demesin mi biraz daha bekleyin. Dedim ki hacı bak, haciz memuru kapıma dayanacak daha neyi bekliyoruz? Neyi beklediğimizi söyle onu bekleyeyim. Ödeyecek misiniz ödemeyecek misiniz? 130$’dan bahsediyoruz Allah için uzatmayın diyorum, adam bekleyin diyor başka bir şey demiyor. Yine sonuç alamadım ya. Olayı anladım ben, bu iş kendiliğinden çözülmeyecek. Aynı gün gene aradım, bu sefer ama size şuanda anlattığım gibi “look my friend” şeklinde anlattım. Tesadüfen bu sefer gerçekten iş bitirici ve düzgün bir adam denk gelmiş. Amma uzamış ya, analamay çalışıyorum ama bu kadar uzamaması lazımdı dedi. Adını söyledi, direkt telefon numarasını verdi. Bu hafta hallederim dedi ve kapattık. Güvenmek istiyorum ama zaten yapacak başka bir şey de yok. Nitekim halletti de. Baştan beri adam gibi bir adama denk gelememişim meğerse. Bir de güzel dönüş yaptı bana halettim ben, geçmiş olsun gibisinden. Aldı beni bir göz yaşları.

Ben:  Yok canım, şaka yaptım. Gururla kapattım telefonu, bu işi de hallettik diye 🙂

Hikaye 8

Bankalar da aşağı yukarı bu yetersizlik ve hatta yavaşlıkta. Bir banka niye yavaş olur ki değil mi? Sonuçta para lazım, berekettir dönsün dursun.

Bankalar arası özel bir havale sistemi kurmuşlar. Çok iyi çok hızlı çok garantili çok süper de… Güvenlik sistemleri yüzünden işlemler paso takılıyor. Ya diyorlar sesli onay vermezsen gitmez, ya diyorlar miktar çok, ya diyorlar kendini tekrar eden çok fazla işlem talebi var. Onlara kalsa hepsi şüpheli. Ok, yani bunlar bizim iyiliğimiz için de. Günlük para gönderme limiti 2000$. 2000$ gönderiyorsun çok diye takılıyor. 4 tane 500$ gönderiyorsun tekrar eden işlemler şüpheli diyorlar. 2 tane 1000$ gönderiyorsun işlerine gelirse artık. Her seferinde müşteri hizmetlerine dil dökmekten yoruldum. Onlara kalsa mektup gönderip yazışırlar müşteriyle:

“Sayın Mehmet Bey, 2 kere 500$ göndermişsiniz. Efendim bu siz misiniz acaba? Sizseniz bize evet benim yazın aşağıdaki adrese geri mektup gönderin. Önümüzdeki yıl içinde para öbnür hesaba geçer diye düşünüyoruz. Paraları gönderen siz değilseniz zaten, komple yandınız hesabınızı bloke edeceğiz. Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz çünkü aslında bazı durumlarda parayı toprağa gömmek sizin için daha güvenli ve daha hızlı olabiliyor. Saygılarımızla, The Banka”

Baktım bu hızla iş görmek olmaz, atladım şubeye gittim. Parayı topluca çekip topluca öbür bankaya yatırayım diye. Bu sefer de çek verdiler. Çek için 8$ masraf aldılar. Götürdüm çeki öbür bankaya yatırdım, paranın hesapta gözükmesi 12 gün sürdü. Çeki kontrol etmeleri gerekiyormuş efendim. banka sistemi böyle paso bir yokuş, paso bir bekletme. Türkiye’de olsa o parayı 50 kere yatırıp 45 kere çekip 16 kere euroya çevirip 8 tane ayrı vadeli hesap açıp 6 ayrı bankadaki kredi kartı borçlarını ödeyip yuvarlanır gidersin. Kredi kartı borcu ödeme demişken de orada da bazen saçma şeyler oluyor. Bir keresinde bir bankadaki hesabımdan başka bir bankadaki kredi kartı borcunu ödedim. Para kayboldu. Hesaptan çıktı para ama kredi kartına girmedi. Panikle aradım her iki bankayı da, biri dedi biz bilmeyiz, öbürü dedi azıcık bekleyin. Beklemek mi? Tabii ki. Siz isteyin yeter ki.

Ben: Sabır, sabır, Ya sabır.

Hikaye 9

Bu hikaye de zorunlu araç muayenesiyle alakalı. Anlatırken çok komik gibi görünse de ben ciddi ciddi zor günler geçirdim. Aslında bu hikaye ABD’deki devlet kurumlarının gerçek güncel durumu. Hiç iyi durumda değiller. Aşırı sayıda vasıfsız eleman var. Çok güzel maaşlarla bütün gün aynı al, ver, imzala işlrini yapıp duruyorlar ama neden yaptıklarını ve yaptıklarının ne işe yaradığına dair hiç bir fikirleri yok.

Hikayeye gelelim, internetten okudum araştırdım, yıllık zorunlu araç muayenesi kolay iş gibi göründü. Paran ve az bir vaktin varsa, kolayca halledilebiliyor gibiydi. İlk aşama muayene, ikinci aşama muayeneyi vergi dairesine kaydettirme ve yıllık vergisini ödeme (internetten bile yapılıyor bu ikinci kısım). Sonra postayla gerekli belgeyi ve etiketi gönderiyorlar, onu da lıp arabanın ön camına yapıştırıyorsun. Hepsi bu.

Önce state licensed bir inspection yeri buldum internetten, eve yakın. Atladım gittim, al gülü ver gülü 15 dakikada elime bir kağıt verdiler. Tamam, araba temiz yani yıllık zorunlu muayeneyi geçti. Güzel sıra ikinci aşamaya geldi. İnternetten ilgili sayfaya girdim. Benim arabanın ve muayeneyle alakalı bilgileri girip vergimi ödeyeceğim. Ama sistem bana hata veriyor, “Aracanız bu işleme uygun değildir. Sorularınız için şu şu numarayı arayın”.  Hemen aradım, anlattım durumu. Kadın dedi ki “Muayene sisteme geç düşer. Bir kaç gün bekleyin tekrar deneyin.” Ok, sabret Mehmet. Aradan 2 gün geçti deniyorum aynı hata. 4 gün geçti aynı hata. Baktım böyle olmayacak, dedim bir şeyler yapmak lazım.

Düşündüm bu ikinci aşama internet dışında nerde yapılır? Yaşadığım county’nin en yakın vergi dairesinde. Çaresiz atladım gittim. Bir kuyruk… Anlatamam. Mahkeme işlemleri için bekleyenlerin sırası, emlak vergisi ödemek isteyenlerle karışmış, araba vergisi için girilecek sıranın nerde olduğu belli değil. Siyahi bir teyze var, milleti dövmekten beter ederek oraya buraya yönlendiriyor. Allah razı olsun, ite kaka gösterdi, dedi şurda bekle şuraya git falan. 45 dakika sırada bekledim. Normal bildiğiniz SGK şubesi gibi. Sıra, vezne, cam, arkasında görevli kişiler ağır ağır çalışıyorlar… Sıra geldi. Derdimi anlattım. Kadın sistemden aracın bilgilerini girdi ve bana hayatımda duyduğum en tuhaf lafı söyledi:

Siz bu arabayı satmışsınız!“.

Neeey, satmış mıyım? Kime satmışım? 😀

Buz kestim bir anda. Aklımdan binlerce senaryo geçiyor. Dedim eyvah, araba herhalde çalıntı falandı, yeni göçmen ayağına gelir gelmez kazık yedik. Şimdi gişedeki abla Polisi arayacak. Polis gelip beni tutuklayacak, gencecik yaşta hapislere atacak. Yandım ben, ne yapsam acaba arabayı filmlerdeki gibi uçurumdan aşağı göle mi sallasam? Tuvalete gitmem lazım diye vergi dairesinden koşarak mı uzaklaşsam.

Neyse hızlıca kendimi toparladım, dedim düşün Mehmet, ortada saçma sapan bir durum var. Hayır, işin komik tarafı o anda bile elimin altında belge var. Araba benim. Kapı gibi tapu gibi böyle mavi renkli bir kağıt, diyor ki aracın sahibi Mehmet. Aklıma o kağıt geldi, hemen gösterdim ve dedim “Abla ben bu arabayı satmadım, aha belgesi de bu. Araba benim ben kullanıyorum, bu da anahtarı işte”. Kadın hemen kilitlendi, mavi ekran verdi. Bir dakika dedi gitti kayboldu. Birilerine danıştı, 2-3 dakika sonra döndü geldi. Bir formlar uzattı bana, “Bunları doldur imzala, önümüzdeki ay gene gel” dedi. Haydaaa, bunların 1 ay sonra gene gel demesi o iş olmayacak, sen o işi unut demek gibi bir şey. Zaten aracın güncel muayenesi tarih olarak bitti bitiyor. Dedim “Abla, yok mu bunun bir kolayı. 1 ay bekleyemem, araba kaçağa düşüyor”. Dedi yok istersen merkeze git Austin’de yaptır işlemini daha kısa sürer (Austin Teksas’ın başkenti, merkez devlet daireleri orada). Oldu dedim kendi kendime 500km yol gideyim bir abuk muayene için. Doldurdum formları verdim kıza, artık kabul ettim acı gerçeği. Kendi kendime artık iş hallolana kadar muayenesiz araçla gezeceğim ve olur da arabayı çevirirlerse de artık anlatırım bütün olayı, yerlerse… Bunları düşünerek çıktım vergi dairesinden. Bu şekilde bindim arabaya. Bir baktım 1 yıldır kullandığım araba bana yabancı geliyor. Böyle koltuklara bakıyorum, çalıntı mu araba ya falan diye :düşünüyorum D Bayağı absürd bir durum. Bu şok durumu bir kaç gün devam etti. Sonra yine yeniden alıştım kendi arabama 🙂 Bu araba benim arkadaş ya, ne saçmalıyorsunuz 😀

Aradan bir kaç gün geçti. Olayın geneli aklıma yatmıyor. Böyle saçmalık olmaz. Yani gereği neyse yapalım. Polise gidip zabıt mı tutturacağız bana araba satan şirketi mahkemeye mi vereceğim, ne yapacaksak yapalım ama bu iş böyle olmaz diyorum kendi kendime. Devamlı internette araştırıyorum bu olay nedir, ne olabilir, ne yapılabilir. Derken kızın bana vergi dairesinde söylediği lafı hatırladım. Google aramalarımı o lafa göre yoğunlaştırdım: Vehicle transfer notification. Benim arabada bu varmış o yüzden araba satıldı görünüyormuş. Aslında çok zararlı bir şey de değilmiş ama o oraya nasıl geldi hiç bir fikrim yok.

Sonuç olarak bu işe aslında vergi dairesi değil Motorlu Taşıtlar Kurumu (DMV veya Teksas’taki adıyla DPS) bakıyormuş. Hemen açtım telefonu DPS’ye, görevliye bağlanmam tam 35 dakika sürdü. Telefondaki hanım bu olayın Austin’deki DPS’ye bir mektup gönderilerek çözülebileceğini söyledi. Dedim, Mektup? Zarf, pul falan? Evet dedi haliyle 🙂 Yahu “Abla dedim mektup kaç günde gider, daha kolayı yok mu bu işin”. Meğerse varmış. Ama sormayınca söylemiyorlar işte. Bana Houston içi bir adres verdi, gidin oraya, oradan da yaparlar dedi. Hemen atladım gittim. Sırf bu benim sıkıntısını yaşadığım konunun özel bir masası varmış. Yani bir teyze bütün gün oturup orada o transfer notifcation işine bakıyor, notificationları bir koyuyor bir kaldırıyor 🙂 Hey Allahım ya 🙂 Yanaştım ablaya, dedim “Abla benim yarama derman senmişsin diyorlar, öyle mi gerçekten?”. Durum nedir dedi ciddi bir tavırla. Anlattım, kaşını kaldırdı, çok ilginç dedi. Hop bir form uzattı bana. Bunu doldur, tamam bitti bu iş dedi. Nasıl yani dedim, Austin’e form gönderdim vergi dairesinden, 1 ay bekle dediler dedim. Alakası yok dedi. Ne olacak şimdi dedim. Yarın gir o ilk girdiğin internet sitesine öde vergilerini, bitsin bu iş dedi. Ben bir daha şok. Sanıyorum ki ya ben Austin’e gideceğim, ya da o form Austine’e gidecek de işlem sırasına girecek de benim iş zor. Dedim çok hızlısınız nasıl oluyor bu iş, abla dedi “Faks Çekiyoruz”. İnanabiliyor musunuz? Faks kullanıyorlarmış. Meğerse Teksas DPS’te dumanla haberleşme çoktan bitmiş 😀

Ertesi gün gerçekten girdim vergi dairesinin internet sitesine, benim arabanın üstündeki gizemli büyü kalkmış, işlemleri tıkır tıkır yaptım. Online vergimi ödedim. 1 hafta içinde de muayene etiketi postama geldi. Onlar sağ, ben selamet. Ama ya sormasam, ya da itelemesem ne olacak? Trajikomik. Tabi burada asıl sorun benim sistemleri bilmemem. Anlamak kolay olmuyor çünkü kimse olaylara hakim değil. Sorunca da gerçekler bir şekilde ortaya çıkıyor.

Ben: Bürokrasi söyle bana, sen mi daha büyüksün yoksa ben mi?

Hikaye 10

Bu son hikayede de şuanda çalışmakta olduğum otelde bir gece yaşanan bir olayı anlatayım. Geçen haftaların bir tanesinde otelde bir düğün organizasyonu vardı. Gece çılgın geçmiş, bayağı kontrolü kaybedenler olmuş lobbyde ayılanlar bayılanlar derken 17. katta birileri yangın alarmını çalıştırmış. Ortada yangın falan yok ama basmışlar işte alarm butonuna. Önce bölgesel çalıyor o alarm, yangın büyükse tüm otele genişliyor. 16-17-18 komple cayır cayır alarm halindeyken, tabi onların üstü ve altı da yani 14-15-19-20 falan gibi katlar da alarm duyuluyor. Bu katlardaki herkes panik halinde fırlamışlar odalarından yangın var diye. Saat gece 3.  Ortada yangın mangın yok. Odalarınıza dönebilirsiniz denmiş bunlara ama yangın alarmını susturma yetkisi bir tek itfaiyede var. Otel kendi kararıyla alarmı kapatamıyor. İtfaiyenin gelmesi, ortalığı kontrol etmesi, alarmı kapatması falan derken otelin yarısı o gece 1 saatten uzunca bir süre uyku uyuyamamış. Tabi herkes yatar yatmaz uyuyamıyor. Ben yatsam geri uyurdum herhalde de insanlar çok sinirlenmiş haliyle.

Bu hikayenin asıl kaybedeni, alarmı çalıştıran adam, kaçmaya çalışırken yakalanmış. Adamı bayağı polise teslim etmişler ve geceyi nezarethanede geçirmiş. Sebebini bilmiyoruz, alarmı neden çalıştırdı ama bildiğimiz bir şey var, o adam hayatının en büyük hatasını yaptı. Neden mi?

Öncelikle adam polislik oldu. bu başlı başına yeter. Public disturbance’tan dolayı adına güzel bir adli sicil kaydı açılmış oldu. Ayrıca bundan daha da acısı bizim otel adamın adını sanını bildiği için sigorta şirketiyle temasa geçmiş. Genel müdür gece yarısı otele gelip odalara kağıt dağıttırdı: “Çok özür dileriz. Sorumlusu yakalandı. Merak etmeyin, tüm maddi ve manevi rahatsızlıklarınız giderilecektir.” diye. Dolayısıyla sabah otelden ayrılmak için gelen herkesin paraları sorgusuz sualsiz iade edildi. Milleti öylece otelden gönderdik. Bedava konaklamarın miktarı kayıt edildi, kaybın tutarı sigorta şirketine rapor edildi ve paralar otele bir şekilde geri ödendi. Tahmin edin o sigorta şirketi otele ödediği paraları kimden geri almaya çalışacak?

Ben: O adam yatsın kalksın dua etsin, otel onu bir de itibar kaybından dolayı mahekmeye vermedi.

 

**Başvuru aşamasından, ABD’de yeni hayatınızı kuracağınız o heyecan dolu günlere kadar aklınıza gelebilecek her türlü konuda sizlere destek olmak isteriz. Hizmetlerimizle ilgili bilgi almak için bu linke tıklayın. 

10 thoughts on “ABD’de Yaşamak Üstüne”

  1. Mehmet abi tek seferde soluksuz okudum eline sağlık. 😀 Ama bir yandan da gözüm korkmadı değil. Amerika’ya yerleştikten sonra şu olaylar benim başıma gelse ne yaparım bilmiyorum. Dil bilmiyoruz, yol yordam bilmiyoruz. 😀 Allah sonumuzu hayır etsin.

    1. Selamlar,
      Yok, ya gozunuz korkmasin. Ben biraz tez canliyim da sakinan goze cop batar misali, komik olaylar hep beni buluyor 🙂
      Bir sekilde her sey yolunu buluyor. Alisincaya kadar kadar boyle ufak tefek itis kakislar oluyor 🙂

  2. Neyse güzel düşünelim güzel olsun 🙂 Gelince ilk görmek istediğim insanlardan birisin karşılıklı bi kahve içmeyi ve senden abi nasihati dinlemeyi çok isterim 🙂 İyi günler dileyip ayrılayım artık bende. Sabırsızlıkla yeni makaleni bekliyor olacağım. Takipteyim 🙂

  3. Bir hikaye de benden gelsin o zaman.

    1) Bati NY’da ogrenciyim. Yil 2007, cekingenlik tavan ama kalkmis gelmisim Amerikaya bir cesaret. Problem ustune problem yasiyorum herkes buna yetiskinlik diyor aldirmiyor Amerika’da. Neyse nedense benim evin orada cep bir turlu cekmiyor, at&t ile artik kanka olacagiz telefonda problem cozme ayagina. 10dk konustuk ama bir yandan da icim gidiyor gitti bizim dakikalar diye. O zaman akilli telefon yok, sinirsiz dakika da almamisim. O ara ailem beni ziyarete gelmis, babamda gaz veriyor geri iste dakikalarini diye yok artik dedim ama hadi bir deneyelim diye telefondaki kadina dedim soru cozdugunuz icin tesekkur ederim ama giden dakikalarim nolcak? Credit olarak hesabiniza iade ediyorum anlayisiniz icin tesekkurler dedi. Agzim kulaklarimda telefonu kapadim. En fazla 2-3 dollar almisimdir ama Turkiye’de hicbir GSM operatorunde 15 senedir bu degeri goremedim maalesef.
    Sephora’daki iade mutluluklarimi say say bitmez. Walmart siparisimi kaybettiginde online olarak teslimat almadim, alirsam bildirecegim diye bir form doldurdum hop bizim siparis 3 gun sonra kapida.

    2) Subat tatili icin Istanbul’a geldiydim. Amerika’da kaldigim yerde dogalgaz 2 ayda bir okunuyordu. Bir ay okuyorlar, 2nci ay sen manuel bildirmezsen onlar ortalama bir sey yolluyolar sonraki ay nasil olsa okumaya geldiklerinde isler dengeleniyor. Neyse ben yokken bir fatura gelmis imkani yok. Online olarak aradim dedim ben 1 aydir yokum bu fatura yanlis, okuma yapilmasini talep ediyorum. Size fazladan para da yatirdim tatile cikmadan once gene de kontrol edilmesini istiyorum. Tamam dediler odeme alinmayacak biz birini yonlendiriyoruz ona gore fatura yeniden cikarilacak. 90 dollars yerine haklisiniz aslinda 15 dollars kullanmisiniz diye yeni e-fatura geldi.

    3) En son 2 yaz once bir bara gittik arkadasla. Siparisi alan kiza ne tavsiye edersin ama badem ve lime alerjim var ona gore dedim siparis 45dk sonra ozur uzerine ozurle geldi. Son yarim saattir mutfagi temizlemisler bardaklardan bicaklardan alerjen bulasmasin bana diye. Alip bagrima basacaktim. Insanin kendi oz memleketinde gormedigi bir guzelligi yasatiyorlar musteri memnuniyeti adina.

    Yazin cadde de ayni sekilde icki siparis ettim inatla lime koymuslar soyleyince gitti kosede lime i cikartti icecegi geri getirdi. 😀 Turk zekasi iste naparsin onu da taktir etmek lazim.

    Simdi Istanbul’dayim aksilik olmazsa bu yaz sonu Amerika’ya gidecegim. 🙂

  4. Çok faydalı bir yazı olmuş, keyifle okudum.
    Keşke bizim ülkemizde böyle bir sistem oturtabilse, zihniyetlerimiz az birşey değişse…

  5. Bende geçen yaz New York ta subwayden ton balıklı sandviç sipariş verdim,Musluman olduğumu söyleyip bıçağı ve eldivenleri değiştirmesini rica ettim.Clean cut diye bir şey diyosun.kadin tek tek gözümün içine bakarak yeni temiz bir bıçak çıkardı,ellerini yıkadı ve eldiven takıp benim siparişimi hazırladı.İnsana ve inanca verilen değer çok güzeldi.

Comments are closed.